YARGIDA REFORM ÖNERİLERİ

GİRİŞ

Devlet, öz olarak, hukuk, eğitim ve askerlik üzerinde varlığını sürdüren bir sistemler bütünüdür.[1]

Özel mülkiyet kavramının yerleşmesiyle ortaklaşa üretim ilişkisi köleci üretim ilişkisine dönüşmüş ve toplum köle sahipleri ve köleler olarak iki temel sınıfa bölünmüştür. Azınlıkta olmaları nedeniyle korkan köle sahipleri çoğunlukta olan kölelerden kendilerini ve mallarını koruyacak, tarım hasılasının güvenle paylaşımını sağlayacak bir örgüt kurmak zorunda kalmışlardır. Devletin ortaya çıkışında bu ihtiyacın payı büyük olmuştur. Köleleri kontrol altında tutacak, her türlü saldırıları önleyecek kuralların gerekliliği hukuk kurumunu ortaya çıkarmıştır.[2]

İnsanlığın yerleşik hayatla tarım toplumu olmasıyla birlikte devlet kavramı oluşmaya başlamış, değişik yönetim şekilleri denendikten sonra tarihsel evrim neticesinde, bireye öneme veren bir anlayışla bugün için en ileri seviyede olduğuna inanılan hukuk devleti idesine ulaşılmıştır.

Hukuk devleti, en basit tanımıyla devletin kendi koyduğu kurallarla bağlı olan, keyfiliğe fırsat verilmeyen, hukukun üstün sayıldığı yönetim sistemidir. Anayasa’mızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti de bir hukuk devletidir.

Eflatun’un “Yasalar” adlı eserinde vurguladığı gibi devletin yaşaması için hukukun varlığı zorunludur.[3]

Adalet, her toplumda en üst seviyede arzu edilmiş ve adalet arayışı devletten beklenen en temel hizmet olmuştur. Doğuda geleneksel devlet her zaman adalet üzerinden meşruiyet bulmuştur.[4] Atatürk’ün “İstiklal, istikbal, hürriyet her şey adaletle kaimdir”; Hz. Ömer’in “El adlü esasül mülk” (Adalet mülkün temelidir) veciz sözleri adalet anlayışını en güzel şekilde yansıtmaktadır.

Toplum dinamizmine uygun olarak hukuk alanında da zaman içerisinde değişimlerin yaşanması, yani reforma gidilmesi doğal ve kaçınılmazdır.

Ülkemizin hukuk sisteminde de reformların yapılması pek tabidir. Bazı hususlar vardır ki (yargı etiği gibi) zaman üstü bir arayıştır. Bazı hususlar da vardır ki (güncel ihtiyaçlara cevap vermemesi nedeniyle kanunlarda değişikliğe gidilmesi gibi) günün şartlarının icabıdır.

Yargı sistemimizin en temel sorunları etik konular, eğitim konuları, yargıya devlet bütçesinden ayrılan pay ve ödül/ceza sisteminin olmayışıdır. Genel sorumluluk Türkiye Cumhuriyeti Devletimize aittir. Çünkü Devletimiz kurulduğu günden bugüne kendi güvenliğine önem verdiği kadar vatandaşı için düzgün işleyen ve adalet sağlayan bir yargı sistemi oluşturmaya önem vermemiştir.

1.     ETİK KONULAR

‘Türk Yargı Etiği Bildirgesi’ 06.03.2019 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş ve 14.03.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.[5]

Bu Yargı Etiği Bildirgesinde yer alan hususlara teftişlerde azami özen gösterilmesi, eğitim programları ile sürekli vurgulanması ve içselleştirilmesi sağlanmalıdır. Bildirgede yer alan hâkim ve savcıların tarafsız ve bağımsız oldukları, yargıya olan güveni temsil ettikleri, mesleğe yaraşır bir şekilde, yetkin ve özenli davranmaları gerektiğine ilişkin hak ve ödevleri üzerinde önemle ve ısrarla durulmalıdır.

Yargıya güven endeksinin artırılmasının önemli bir basamağı yargı etiği ilkelerine işlerlik kazandırmaktır.

2.     EĞİTİM KONULARI

Yargının tartışmasız en önemli sorunu kaliteli bir lisans ve hizmet içi eğitim sisteminin olmamasıdır.

“Halkını ezmeyen devlet, devletine saygılı halk oluşturmak için Şeyh Edebali’nin “insanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesi benimsenmeli, vatandaşın hakkına, hukukuna saygılı hukuk insanları yetiştirilmelidir.”[6]

Kötü kanunların bile iyi uygulayıcılar sayesinde adil çözümler getirebileceğinden yargıçların niteliğinin artırılması sorunların çözümünde etkili olacaktır. Hukuka saygılı devlet, hukukçu yetiştirmeye önem veren devlettir.[7]

Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit, 2018-2019 yılı Adli Yılı Açılış Töreninde, temel eğitim döneminde insan sevgisi, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü değerlerine bağlı, objektif, analitik düşünme ve sorgulama yeteneği bulunan bireyler yetiştirilmedikçe hukuk eğitimi ne kadar iyi verilirse verilsin, arzulanan ölçüde kaliteli hukukçuların yetişmesinin mümkün olmayacağını vurgulamıştır. Sayın Cirit aynı konuşmasında, düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan ve ezbere dayalı bir temel eğitim üzerine iyi bir hukuk öğretimi inşa etmenin mümkün olmadığını; iyi hukukçular yetiştirilmedikçe hangi sistem getirilirse getirilsin başarılı sonuçlar elde edilemeyeceğini de ifade etmiştir.[8]

“Hukuk bilimi araştırmaları, hukuk öğretimi ve hukukçu eğitimi sorunları üniversitelerin sorunları olmaktan daha çok hukuk ve yargı sistemimizin sorunları olup, çözümler bu açıdan bakılarak üretilmelidir.”[9] “Hukuk eğitimi ve yetkin yargıç arasında yadsınamaz bir ilişki vardır. Hukuka ve onun öğretim-eğitimi sonunda yetişen hukukçuya verilen önem, o ülkede uygulanan siyasal, hukuksal rejimin kalitesiyle doğrudan orantılıdır. Nitelikli hukukçuların, hukuk devletinde önemli görevleri vardır.”[10]

Üniversite eğitimi boyunca öğrenciye eleştirel bir bakış açısı, araştırma metotlarına hâkim olma becerisi kazandırılması, oldukça yararlı olacaktır. Metodoloji bilgisine sahip bir hukukçu için ulusal, yabancı hukuk materyalini araştırmak, kavramak, yorumlamak ve uygulamak olağan bir faaliyetten ibaret olacaktır.[11]

Ülkemizde hukuk eğitiminin esaslı bir reforma tabi tutulması gerekmektedir. Bu reformun temel dinamikleri ise hukuk eğitiminde metot değişikliği ve standardizasyon olmalıdır. Hukuk eğitiminde teorik ve monolog eğitim modeli terk edilerek, pratiğe yönelik ve öğrencinin katılımını artıracak bir metot değişikliği sağlanmalıdır.[12]

 Ülkemizde, 2013-2014 yılı öğretim yılında 64 hukuk fakültesinde 69.824 öğrenci, 2.320 öğretim elemanı varken; 2022-2023 öğretim yılında 81 hukuk fakültesinde 94.937 öğrenci, 3707 öğretim elemanı bulunmaktadır.[13] Hukuk fakültelerinin ve öğrenci sayısının mutlaka azaltılması ve eğitim kalitesinin artırılması zorunludur.

Hukuk fakültesi mezunlarının hâkim ve savcı yardımcısı olabilmeleri, avukatlık stajına başlayabilmeleri için Almanya modeline benzer bir Devlet Sınavı getirilmelidir.

Hâkim ve savcı yardımcılığı döneminde Adalet Akademisindeki eğitim dışında, yüksek lisans seviyesinde akademik eğitim zorunlu olmalı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) makul bir süre eğitim verilmelidir.

Aşağıda “3. Yargıya Ayrılan Bütçe” başlığı altında gösterildiği gibi yargıya ve eğitime ayrılan bütçenin artırılması zorunludur.

Yüz yüze ve uzaktan eğitimlerle yargı mensuplarının kaliteli ve sürekli bir eğitime tabi tutulması hayati derecede önemlidir. Şu anda yapılmakta olan eğitim çalışmalarının önemli bir kısmında eğiticilerin nitelikleri, sürenin kısalığı gibi nedenlerle arzu edilen verim alınamamaktadır.

3.     YARGIYA AYRILAN BÜTÇE

Konsolide bütçeden Adalet Bakanlığına ayrılan bütçenin genel bütçeye oranı 2006 yılında %0,97 iken 2022 yılında %1,76 olmuştur.[14] Bu oran 1924 yılında %3,5 olarak başlamış, en yüksek 1934 yılında %4 olmuş, 1939 yılında %2,9 olup yıllar içerisinde düşüş eğilimine girmiş, 1996 yılında en düşük oran olarak %0,9 olarak gerçekleşmiştir.[15] Bugün itibariyle yargı binalarının yetersiz olmaya başlaması ve yeni binaların yapılamıyor olması, ceza infaz kurumlarında yaşanan doluluk oranları, yargı mensupları ile adalet çalışanlarının gelir durumları, eğitim faaliyetlerinin azlığı itibariyle bütçeden yargıya ayrılan payın yetersiz olduğu anlaşılmaktadır.

2022 yılı Bakanlık bütçesinin yalnızca %0,17’si eğitim dairesi başkanlığına harcanmıştır. Eğitim Dairesi Başkanlığınca yapılan harcama 87.652.328 TL’dir.[16] Bu bütçeden 44.737 adalet çalışanının (İcra Dairesi Başkanlığı ve CTE personeli hariç)[17] eğitimi için harcama yapıldığına göre eğitim faaliyetlerine ayrılan payın azlığı açık bir şekilde ortadadır.

Türkiye Adalet Akademisi tarafından 2022 yılında 51.246.157 TL harcama yapılmıştır.[18] 2022 yılında yargı teşkilatında 22.861 hâkim ve savcı, 1035 hâkim ve savcı adayı olduğu[19] düşünüldüğünde Akademi tarafından yapılan harcamanın yetersizliği açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

4.     YARGI MENSUPLARININ GELİR DURUMLARI

2011 yılından 2023 yılı Haziran ayına kadar birinci sınıf hâkimin maaşı 8,42 kat artmışken; gıda, otomotiv, restoran, altın ve döviz artış ortalaması 19,44 kat olmuştur.[20] Bu gelir kaybının benzeri adalet çalışanlarının maaşları için de geçerlidir.

Gelirlerin erimesinin yanı sıra bir diğer sorun da birinci sınıf yargı mensupları ile Yargıtay üyeleri arasında gelir farklılığı yaratılmasıdır.

24/02/1983 tarih ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun (2802 sayılı Kanun) 1/b ve 2/2 maddesine göre, Yargıtay ve Danıştay Başkan ve üyelerinin aylık ve ödenekleri ile diğer mali, sosyal hak ve yardımları bu Kanun ile düzenlenmektedir. Aynı Kanunun 98. maddesine göre birinci sınıf hâkim ve savcılar disiplin cezası, soruşturma ve kovuşturma bakımından Yargıtay üyeleri hakkındaki hükümlere tabidir. 04/02/1983 tarih ve 2797 sayılı Yargıtay Kanu’nun (2797 sayılı Kanun) 29/1 maddesine göre Yargıtay üyeleri, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra en az üç yıl süre ile başarılı görev yapmış ve birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından seçilir. Dikkat edilecek olursa seçimde göz önünde bulundurulacak farklı bir kıstas belirlenmemiş, sınırsız takdir 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunun 4/1-d maddesi ile Kurula bırakılmıştır. 2797 sayılı Kanunun 29/2-3 maddesine göre Yargıtay üyeleri 12 yıllık bir süre için seçilmekte ve süre sonunda adli yargı ilk derece, istinaf mahkemelerinde görev yapmak üzere geri dönmektedirler.

Tüm bu hususlar Yargıtay’a seçilen hâkimler ile ilk derecede, istinafta göre yapan birinci sınıf hâkimler arasında bir fark bulunmadığını, Yargıtay’a seçilemeyen hâkimlerin nitelik eksikliğinden değil kadro eksikliğinden Yargıtay üyesi olarak görev yapamadığını göstermektedir.

Bu husus bugüne kadar kanun koyucu tarafından da gözetilmiş, 26/02/1983 tarihinde yürürlüğe giren 2802 sayılı Kanun ile başlayan ve 05/04/2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 7447 sayılı Kanuna kadar geçen dönemde Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile birinci sınıf hâkimler arasında maaş farklılığı yaratılmamıştır. 30/03/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6216 sayılı Kanuna kadar bu eşitliğe Anayasa Mahkemesi üyeleri de dâhil idi. Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile birinci sınıf hâkimler arasında yalnızca 5 ay süre ile farklılık yaratan 241 sayılı KHK, 243 sayılı KHK ile ortadan kaldırılmış, 570 sayılı KHK ile yeniden ama göz ardı edilebilecek miktarda az bir farklılık yeniden oluşturulmuştur. Kıstas aylık esasına geçilmesini sağlayan 08/07/2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5536 sayılı Kanun ile birinci sınıf olup 6 yılını dolduranlar ile Yargıtay ve Danıştay üyelerinin maaşları eşit tutulmaya devam edilmiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere, çok uzun yıllardır, kural olarak eşit tutulan Yargıtay, Danıştay üyeleri ile birinci sınıf hâkimlerin maaşları arasında yaratılan büyük fark sistemin genel yapısına uygun olmayıp eşitlik ilkesini ihlal etmekte çalışma barışını da bozmaktadır.[21]

CEPEJ raporuna göre de Türkiye, yargı mensupları en az gelire sahip üç ülkeden birisidir.[22]

5.     ÖDÜL/CEZA SİSTEMİ

Ödül ve sisteminin olmadığı, inisiyatifin tamamen çalışanların vicdanına bırakıldığı bir sistemin başarıya ulaşması mümkün değildir. Yargı mensupları ve adalet çalışanları için herhangi bir ödül mekanizması bulunmamakta, ceza sistemi de etkin işlememektedir.

Yargı mensupları için mevcut terfi sistemi, iyi ve kötüyü ayırt edecek donanımlardan yoksundur. Yalnızca eldeki ve çıkan dosya sayısına endeksli bir terfi sistemi etkin olamaz. Bakılan dosyalardaki içerik kalitesi yasa yolu mahkemesi tarafından verilen (mevcut sistemle verilen) notlarla sınırlı olarak yapılamaz. Bu notlarda tutarlılık ve hassasiyet bulunmadığı gibi, çok iyi çalışılmış bir karar ile çalışılmamış karar arasındaki farkın ayırt edilmesini sağlayacak bir not sistemi bulunmamaktadır.

2802 sayılı Kanun’un 28. maddesi, Kanun Yolu Değerlendirme Formlarının Düzenlenmesine İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesine göre; soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın niteliği, iddianame, karar veya hükmün hukuka uygunluğu ve isabet derecesi, soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın hedef sürede tamamlanması, gereksiz masrafa sebebiyet verilmemesi, duruşmalara hazırlıklı çıkılması veya hazırlıksız çıkılarak gecikmelere neden olunması, dosyaların eksiklik nedeniyle geri çevrilmeye neden olmayacak şekilde görevli daire veya birime gönderilmesi, bilirkişi görevlendirilmesinin hukuka uygun yapılması, soruşturma, kovuşturma veya yargılama işlemlerinin usul hükümlerine uygun olarak doğru ve zamanında yapılması, dava konularının anlayış ve yönlendirilmesi ile mütalâa ve gerekçeli kararların yazılış, tahlil ve sonuçlandırılmasında başarı gösterilmesi gibi hususlar dikkate alınarak kanun yolu değerlendirme formu çok iyi, iyi, orta ve zayıf şeklinde düzenlenir. Yönetmeliğin aynı maddesinde kanun yolu değerlendirme formunu düzenleyecek olan mercilerin, etkin soruşturma yapmama, soruşturma ve yargılamanın sürüncemede bırakılması ve/veya kararların yeterli hukuki gerekçeyi ihtiva etmemesi hususlarındaki tespitlerini, gerekçesiyle birlikte, durumun mahiyet ve ağırlığına göre, ilgili hâkim ve Cumhuriyet savcılarının disiplin sorumlulukları bakımından değerlendirme yapılmak üzere HSK’ya bildirileceği de düzenlenmiştir.

Hâkim ve savcılar hakkında düzenlenen not fişlerinde esas alınması gereken ölçütlerin fiiliyatta uygulanmadığı, genel kanaate göre not verildiği, verilen notların “iyi not” etrafında yoğunlaştığından kararlar arasında kalite farkını ortaya koyacak bir değerlendirmenin oluşmadığı görülmektedir.

Bir hâkim veya Cumhuriyet savcısının hangi kıstaslara göre mahkeme başkanı, başsavcı, Yargıtay üyesi yapılacağına dair mevzuatımızda hiçbir ölçüt bulunmamaktadır. Bu konuda HSK tarafından sınırsız takdir kullanılmaktadır.

Benzer durum, adalet çalışanları için de geçerlidir. Çok çalışan, sorumluluk alan personel ile çalışmayan, sorumluluk almayan personel arasında ödül ve ceza yönüyle hiçbir fark bulunmamaktadır. Disiplin işlemleri sürecinin değişik gerekçelerle işletilmediği, sonuç alınamadığı bilinen bir gerçekliktir. Adalet çalışanlarının çalışmalarını ödüllendirecek, motivasyonlarını artıracak; olumsuz durumlarını ise cezalandıracak bir sisteme ihtiyaç bulunmaktadır. Bazen bir adliyede çok iyi yönleriyle bilinen bir personelin yazı işleri müdürlüğü mülakat sınavında elendiği bazen de olumsuzlukları ile bilinen bir personelin sınavı kazandığı görülmektedir. Böylesi örnekler çalışma barışını bozmakta, çalışan personele kötü örnek oluşturmaktadır.

Yargı mensupları için yalnızca eldeki dosya, çıkan dosya sayısına ve kararlarından aldıkları notlara bakılarak yapılan terfi sistemi; bazı görevler için HSK’nın sınırsız takdiri yerine başarıyı nesnel ölçen, hak edenin ödüllendirildiği, ortalamanın belirgin altında olanların ise cezalandırıldığı bir sistemin kurulması ülkemizin beklediği kaliteli yargı hizmetinin verilebilmesi için zaruridir. Benzer şekilde adalet çalışanlarının terfileri, ödüllendirilmeleri için bir nesnel sistemin kurulması ve cezalandırılabilmeleri için de disiplin sistemine işlerlik kazandırılması gereklidir. Ayrıca personel için kaldırılmış bulunan sicil fişi doldurulması uygulamasına da geri dönülmesi gereklidir.

6.     KAVRAM SORUNU

24.01.1990 tarihli ve 3611 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi ile 2802 sayılı Kanun ile diğer kanunlarda yer alan Cumhuriyet savcılığı unvanı, il ve ilçe Cumhuriyet başsavcılığı; Cumhuriyet savcı başyardımcılığı unvanı, Cumhuriyet başsavcı vekilliği; Cumhuriyet savcı yardımcılığı unvanı, Cumhuriyet savcılığı olarak değiştirilmiştir.

“Cumhuriyet başsavcılığı” kavramı 26/09/2004 tarih ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun (5235 sayılı Kanun) ile birlikte farklı bir içeriğe sahip olmuştur. Öncesinde “başsavcılık” makamı sadece ağır ceza merkezinde bulunmakta, mülhakat adliyelerde ise “savcılık” bulunmaktaydı. Ancak, adı geçen kanunla birlikte mahkeme teşkilatının yanında her il ve ilçede kurulmuş olan savcılıklar “başsavcılık” olarak adlandırılmış, böylelikle orada ağır ceza bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, savcılık teşkilatı Cumhuriyet başsavcılığı olmuştur. Savcılık örgütlenmesinin asli süjesi, Cumhuriyet savcılığı/savcısıdır. Başsavcı ise, savcılık teşkilatının başında bulunan, bir takım adlî ve idarî yetkileri, savcılar üzerinde denetim ve gözetim hakkını kullanan -geçici unvanlı- bir savcıdır.[23]

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının aksine, adli savcılık teşkilatının fonksiyonunu yerine getirmesi başsavcının varlığına bağlı değildir. Yargıtay Cumhuriyet savcıları, başsavcı adına hareket ederler, bağımsız olarak bir fonksiyonları yoktur. Yargıtay’ın yapısı bunu gerekli kılmaktadır. Ancak adli savcılık teşkilatındaki savcılar başsavcı adına hareket etmezler, imzalarını kendi adlarına atarlar, işlemlerinin geçerliliği başsavcıya bağlı değildir. Adli savcılık teşkilatındaki başsavcının savcılar üzerindeki yetkisi denetim ve gözetimden, iş bölümünden, disiplini gerektiren eylemleri HSK’ya bildirmekten ibarettir.

Bu yüzden, adli savcılık teşkilatlarının adı “Cumhuriyet başsavcılığı” değil, “Cumhuriyet savcılığı” olmalı, bu teşkilatın da bir başsavcısı bulunmalıdır.

7.     CUMHURİYET BAŞSAVCISININ CUMHURİYET SAVCISININ KARARLARI ÜZERİNDEKİ GÖRÜLDÜ YETKİSİ

5235 sayılı Kanun’un 18. ve 2802 sayılı Kanun’un 5. maddesinde düzenlenen Cumhuriyet başsavcısının gözetim ve denetim yetkisinin kapsamında; (i) 5235 sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasının ikinci bendindeki başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak görevi ile iş bölümü yapma yetkisi, (ii) aynı fıkranın dördüncü bendindeki Cumhuriyet savcılarının soruşturmayı sonlandıran kararları arasında oluşabilecek farklılıkların giderilmesi ile bu kararların kanuna uygunluğunun denetlenmesi yetkisi, (iii) 2802 sayılı Kanun’un 23. maddesindeki savcılar hakkında sicil fişi doldurma yetkisi, (iv) aynı Kanun’un 62. maddesindeki öğrendikleri savcıların disiplin cezasını gerektiren eylemlerini Adalet Bakanlığına bildirme yükümlülüğü[24] bulunmaktadır.

5235 sayılı Kanun’un 18. maddesinin dördüncü fıkrasındaki “Cumhuriyet başsavcısı, Cumhuriyet savcılarının soruşturmayı sonlandıran kararları arasında oluşabilecek farklılıkların giderilmesi ile bu kararların kanuna uygunluğunun denetlenmesi hususlarında görevli ve yetkilidir.” şeklindeki yukarıda (i) ile gösterilen başsavcının yetkisi 17.6.2021 tarih ve 7328 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile düzenlenmiştir. Bu düzenlemeden önce başsavcının görüldü yetkisinin olup olmadığı tartışmalı idi.

5235 sayılı Kanun’un 18. maddesine dördüncü fıkra eklenmeden önce farklı yargısal kararlar bulunmaktaydı. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (CGK) E.2009/3-21, K.2009/46 sayılı kararında başsavcının soruşturma sonucunda iddianame ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlara görüldü yapma yetkisine sahip olduğu belirtilmiş idi. Bunun aksine, 19. Ceza Dairesinin E.2016/12980, K.2017/5711 sayılı kararında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra geri alınması şeklinde bir yolun Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer almadığı, Cumhuriyet savcısı tarafından 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 5. maddesine göre elektronik imza ile imzalanan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hiçbir onay işlemine gerek olmadan hukuken geçerli bir ceza muhakemesi işlemi niteliğinde olduğu belirtilmiştir. CGK’nun E.2019/84, K. 2020/399 sayılı kararında ise kanunlarda idari veya adli denetim yaparak Cumhuriyet savcısının suç soruşturması sonucunda verdiği kararların kaldırılması yetkisinin Cumhuriyet başsavcısına tanınmadığı, 5235 sayılı Kanun’un 17, 18 ve 20. maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcılarının, aynı yer Cumhuriyet başsavcısından müstakilen adli göreve ilişkin işlemleri yapabileceği, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği belirtilmiştir. Aynı kararda, 2802 sayılı Kanun’un 5. ve 5235 sayılı Kanun’un 18. maddelerinde düzenlenen, sınırları açık ve net bir şekilde çizilmeyen gözetim ve denetim yetkisi adı altında Cumhuriyet başsavcısı tarafından yapılacak işlemlerin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların hukuken sonuç doğurmasına bir etkisi olmayacağı, anılan gözetim ve denetim yetkisinin bir suç soruşturması sonucunda hangi kararın verilmesi gerektiği yönündeki emirleri veya kararın onanmasını/iade edilmesini kapsamayacağı, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın geçerlilik şartları arasında Cumhuriyet başsavcısı tarafından anılan kararın onaylanması şeklinde bir işlemin bulunmadığı, Cumhuriyet savcısı tarafından elektronik imza ile imzalanan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hiçbir onay işlemine gerek olmadan hukuken geçerli hâle geleceği, 04/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) açıkça düzenlenen şartlar gerçekleşmeden hukuken geçerli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaldırılarak iddianame tanzim edilemeyeceği de vurgulanmıştır.

5235 sayılı Kanun’un 18. maddesinin dördüncü fıkrasının eklenmesi ile birlikte tartışmaların sona erdiği düşünülmektedir. Ancak bu düzenlemenin yalnızca kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar hakkında geçerli olduğu[25], CMK’nun 158. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca henüz soruşturma başlamadan verilen soruşturmaya yer olmadığına dair kararları[26] kapsamadığı ileri sürülmüştür. Aynı düşünce iddianameler için de ileri sürülebilir. Soruşturmaya yer olmadığına dair karar soruşturmayı neticelendiren kararlardan değildir. İddianame düzenlemesi de soruşturmayı neticelendirmemektedir, çünkü soruşturma süreci CMK’nın 175. maddesine göre, mahkemece iddianamenin kabulü edilme anına kadar devam etmektedir.

Aslında 5235 sayılı Kanun’un 18. maddesinin dördüncü fıkrasındaki “Cumhuriyet başsavcısı, Cumhuriyet savcılarının soruşturmayı sonlandıran kararları arasında oluşabilecek farklılıkların giderilmesi ile bu kararların kanuna uygunluğunun denetlenmesi hususlarında görevli ve yetkilidir.” şeklindeki düzenlemenin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara olur verme mahiyetinde bir görüldü yetkisini içermediği de ileri sürülebilir. Burada yapılan düzenleme ile amaçlanan hususun kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile soruşturma sona erdiğinden, bu kararın önemine binaen, başsavcının zaten var olan savcıların soruşturmayı sonlandıran kararları arasında oluşabilecek farklılıkların giderilmesi ile bu kararların kanuna uygunluğunun denetlenmesi yetkisini vurgulamak ve bu yetkisini kullanırken hassas olmasını temin etmek olduğu söylenebilir. Kanun teklifinin gerekçesinde soruşturmayı sonlandıran kararlarla ilgili olarak uygulamada oluşabilecek farklılıkların önlenmesi ve uygulama birliğinin sağlanması amacıyla Cumhuriyet başsavcılarına sorumluluk verilmektedir.” denilmiştir. Bu gerekçe ile birlikte yasal düzenlemenin lafzî ve gayî yorumu yapıldığında, başsavcının, savcının soruşturmayı neticelendiren her işlemine onay anlamına gelecek görüldü yetki ve sorumluluğunun bulunduğu sonucuna varılması mümkün değildir.

Ceza muhakemesi sistemimizde, CMK’nun m. 160/1, m.170/1, m. 172/1; 5235 sayılı Kanun’un m.20/1’de görüldüğü üzere, iddia faaliyetini yürütme görevi bizzat Cumhuriyet savcısına verilmiştir. Dolayısıyla, Cumhuriyet savcısının iradesini kısıtlayacak hiçbir engele takılmadan tek başına tüm soruşturma işlemlerini yaparak karar verebilmektedir. CMK’da savcının verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dar kararın hukuken sonuç doğurmasını engelleyen tek ihtimal bu kararın itiraz merci tarafından kaldırılması; iddianamenin ise mahkemece iade edilmesidir.[27]

Yukarıda izah ettiğim üzere düzenlemenin açıklık içermemesi ve CMK sisteminin buna uygun olmaması nedenleriyle 5235 sayılı Kanun’un 18. maddesine eklenen dördüncü fıkrası ile başsavcıya savcının kararları üzerinde görüldü yetkisinin aslında verilmediğini savunmaktayım. Ancak bu yetkinin verildiği genel kabul gördüğünden bu kabul üzerinden düşünüldüğünde ise bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Cumhuriyet başsavcısının verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararın hatalı olduğunu düşündüğü takdirde nasıl bir yol izleyeceği, Cumhuriyet savcısının vermiş olduğu kararın doğru olduğu hususunda ısrar edebilmesinin mümkün olup olmadığı, savcının başsavcının kararıyla bağlı olup olmadığı, bu görüldü yetkisinin iddianameler[28] için de geçerli olup olmadığı açık değildir.

8.     SUÇTAN ZARAR GÖRENİ OLMAYAN SORUŞTURMALARDA VERİLEN KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARARLARIN KESİNLEŞMESİ

CMK’nun 173. maddesinin birinci fıkrasına göre kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yalnızca suçtan zarar görenin itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu duruma göre suçtan zarar göreni kişi olmayan veya suçtan zarar göreni tespit edilemeyen suçlarda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verildiklerinde kesindirler. Bu tür kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar yargısal denetim dışında kalmaktadır.

İtiraz yoluna yoluna gidilmesi mümkün olmayan bu kararlar için otomatik denetim sistemi olması gerektiği savunulmuştur. Buna göre bu kararların sulh ceza hâkimine incelenmek üzere otomatik gitmesi gerektiği ileri sürülmüştür.[29] Ancak suçtan zarar göreni olmayan her kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın sulh ceza hâkimine incelenmek üzere gitmesi sulh ceza hâkimliğini onay makamı haline getirir. Suçtan zarar göreni olan ile olmayan kararlar arasında hukuki güvenlik farklılığı oluşmasına neden olur.

Suçtan zarar göreni olmayan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar karşı yargısal denetim mekanizması oluşturmanın gereği ortadadır. Otomatik denetim mekanizmasının da açıklandığı üzere mahzurları bulunmaktadır. Bu durumlarda Cumhuriyet başsavcısının denetim ve gözetim yetkisini mutlaka kullanması sağlanmalı, tepesinde bulunduğu savcılık teşkilatının kararlarına karşı itiraz yoluna başvurması idari bütünlük açından uygun olmasa da tereddüt ettiği bir karar hakkında sulh ceza hâkiminin yargısal denetiminden geçirilmesini talep etme yetkisi verilmelidir. Aynı yetki HSK müfettişlerinin teftişleri sırasında başvurabilecekleri bir yol olarak bu kez itiraz adıyla tanınabilir.

9.      ADLÎ KOLLUK

CMK’nun 164. maddesi ile genel kolluk içerişimde yer alıp soruşturmalarda görevlendirilen kolluk birimleri adli kolluk olarak adlandırılmıştır.

Adlî kolluk, idari yönden İçişleri Bakanlığına, fonksiyonel olarak da savcılığa bağlıdır. İdari yönden de savcılığa bağlı olan adlî kolluk, son aşamada istenen sonuçtur. Fakat şu an itibariyle bu durumun yakın bir gelecekte gerçekleşme ihtimalinin bulunmadığı görülmektedir. Bu nedenlerle adli kolluğun mevcut teşkilat yapısıyla etkin çalıştırılabilmesi için en üst kolluk amiri hakkında adli görevlerinden dolayı doğrudan soruşturma yapılabilmesi,[30] 5270 sayılı Kanun’un 166. maddesi uyarınca Cumhuriyet başsavcısının adlî kolluk sorumlusu hakkında değerlendirme raporu yerine sicil fişi doldurabilmesi yetkisi verilmesi, bu sicil fişinin kolluk görevlisinin terfi ve tayininde dikkate alınması gereklidir.

İnsan haklarını, sorgu teknik ve taktiklerini bilen; kriminal bilimine ve ceza muhakemesi hukukuna, suçlulukla mücadele yöntemlerine, bilgisayar, iletişim, sanal dünyaya vakıf; yeterli sayıda nitelikli elemanı bulunan; taşınır-taşınmaz her türlü teknik araç-gereç ile donatılmış bir adlî kolluk teşkilatının varlığı soruşturma hizmetlerinin etkin, verimli, hızlı, nesnel ve hukuka uygun yapılmasının gereğidir.

10.  YARGILAMANIN TEK OTURUMDA BİTİRİLMESİ

CMK’nun 190. maddesinde, duruşmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verileceği, ancak zorunlu hallerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebileceği düzenlenmiştir. Ancak uygulamada tek oturumda karar verildiğine dair bir örnek muhtemelen hiç yoktur.

Bunun birden çok sebebi vardır. Duruşma hazırlığı bazen yeterli yapılmamaktadır. Tensip zaptından ilk oturuma kadar veya oturumlar arası gelen yazı cevapları takip edilerek duruşma beklenilmeksizin işlem yapılmamaktadır. Tebligat sisteminden kaynaklı problemler bulunmaktadır. Bazen avukatların duruşmayı uzatmaya yönelik girişimleri bulunmaktadır. Bazen hâkim, bilgi eksikliği nedeniyle nasıl bir karar vereceği konusunda tereddüt yaşamaktadır. Bazen de aşırı iş yükü nedeniyle dosyalara arzu edilen zaman ve emek harcanamamaktadır.

Benzer sorunlar soruşturmaların makul sürede bitirilememesi için de geçerlidir.

Bu meselenin çözülmesi, neden olan sorunların ortadan kaldırılmasına, hedef süre uygulamasına odaklı ödül ve ceza sisteminin kurulmasına bağlıdır.

11.  HEDEF SÜRE UYGULAMASI

Bu uygulama yukarıda gösterilen yargılamanın tek celsede bitirilmesi ilkesine de hizmet etmektedir.

01.07.2016 tarih ve 6723 sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 25. maddesiyle yeniden düzenlenen 2802 sayılı Kanun’un 28. maddesinin yedinci fıkrası ile her bir dava ve soruşturma için hedef süre belirlenmesinin yolu açılarak Yargıda Hedef Süre Uygulamasına geçilmiştir. Bu uygulama ile dava ve soruşturmaların hızlandırılması amacıyla çözümler üretilmesi, bu sayede yargılama ve soruşturma sürelerinin kısaltılması amaçlanmıştır.[31] Tali mevzuatta yapılan değişiklikler ile hedef süre, kanun yolu incelemesinde ve teftişte değerlendirmeye esas alınmaktadır. Bu çok olumlu bir gelişmedir.

Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, 2015 yılında soruşturmaların ortalama görülme süresi 104 gün iken 2022 yılında 167 güne; 2015 yılında ceza davalarında ortalam görülme süresi 224 gün iken 2022 yılında 264’e çıkmıştır.[32]

Hedef süre uygulaması henüz etkili sonuçlara neden olmamıştır. Bu nedenle hedef süre uygulamasının başarısı için ödül ve ceza sisteminin büyük bir hassasiyetle ele alınması gereklidir.

Hâkimlerin izine ayrılacakları zamanı önceden planlamaları, izinli olacakları döneme duruşma günü açmamaları sağlanmalıdır. Bu husus hedef sürenin tutturulması için önemlidir. Mahkemenin asıl hâkimi izinli olduğu döneme duruşma açamadığında daha planlı hareket etme durumunda kalacak, o hâkim izindeyken onun mahkemesine bakma durumunda kalan hâkimin ise emek ve mesai israfı olmadan kendi dosyalarına odaklanması sağlanmış olacaktır.

Hedef süre uygulaması Adli Tıp Kurumu için de hayata geçirilmelidir.

12.  SORUŞTURMAYA İLİŞKİN HUSUSLAR

Cumhuriyet savcılarının takdir yetkileri genişletilmelidir. Diğer ülke örneklerine nazaran beraat ile sonuçlanan davaların sayısındaki fazlalık dikkate alınarak takipsizlik kararı verilmesi yönünde savcıların takdir hakları genişletilmelidir.

UYAP üzerinden kolluk adliye entegrasyonu tamamlanmalıdır.

13.  ADALET ÇALIŞANI SAYISINDAKİ EKSİKLİK

Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 03.08.2009 tarih ve B.03.0.PER.0.00.00.16/44971 sayılı yazısı ekindeki norm kadro cetveli ile savcılık ve mahkemelerdeki iş yoğunluğuna göre çalıştırılacak katip sayısı belirlenmiş idi. Bu norm kadro uygulamasının değişip değişmediği, yürürlükte olup olmadığına dair bir bilgiye rastlanılmamıştır.

Böylesi bir norm kadro uygulamasına sıkı bir şekilde uyularak savcılık ve mahkemedeki personel eksikliğinin giderilmesi gereklidir. Niceliksel eksikliğin giderilmesi tek başına yeterli değildir. Nitelik de en az nicelik kadar önemsenmelidir.

Nicelik personel atamaları ile giderilebilir. Ancak nicelik eksikliği, etkili bir ödül ve ceza sistemi ile hizmet içi eğitim programları ile giderilebilir.

Adli Yargı Adalet Komisyonlarının başkan ve üyelerinin terfilerinde, yargı yerleri arasında adaletli bir dağılım yapıp yapmadıkları da bir kıstas olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

14.  SAVUNMA

Avukat, yargılamanın üç bölümünden savunma makamını meydana getirir. Savunma makamı olmaksızın adil yargılanma hakkından söz edilemez. O yüzden, yargılama sürecine ilişkin düzenlemeler yapılırken silahların eşitliği ilkesi mutlaka gözetilmelidir. Avukatların, yargılama sürecinde layık oldukları pozisyonun kendilerine sağlanması öncelikle sanıkların doğal hakkı, hukukun üstünlüğünün zorunlu unsuru, avukatların meslek onurlarının gereğidir.

Bilindiği üzere, müdafii, hâkime göre, duruşma salonunun solunda, sanık ise hâkimin karşısında oturmaktadır. CMK’nun 149. maddesinde, “Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir;… Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.” denilmektedir. Sanık ile müdafiin görüşmesi, sanığın müdafiin yanında olması ve hukuki yardımından faydalanması, madem kanun gereğidir; o zaman neden duruşma salonlarında, sanık ile müdafii ayrı oturtulur ve hatta kimi duruşma hâkimlerince konuşmaları bile engellenir. Sanık ile müdafiin, duruşma salonunda ayrı oturtulmaları, CMK’nun 149. maddesine aykırıdır, adil yargılanma hakkının da ihlalidir.

Bu konuya ilaveten, sanığın korkuluk içerisinde bekletilmesi ve özellikle ifade vermediği zaman süresinde de ayakta bekletilmesi hem CMK’nun 148/1 maddesindeki, “Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte… yorma… yapılamaz.” şeklindeki sorguda yasak usulleri hem de masuniyet ilkesini ihlal etmektedir.

Duruşma salonlarının şekli değiştirilmeli, (sanığın tehlikelilik gösterdiği durumlar dışında) sanık ile müdafii yan yana oturtulmalı, görüşmelerine izin verilmelidir.

Adalet Bakanlığınca gösterilen örnek duruşma salonu şekli aşağıdadır. Bu oturum düzeninde sanık ile müdafii yan yanadır (6 nolu konum), yalnızca tutuklu sanık ortadaki bölmededir (7 nolu konum). Ancak uygulamada durum farklıdır.

Şekil 1: Örnek Duruşma Salonu.[33]

Avukatlara delil toplama konusunda geniş yetkiler tanınmalıdır.

Bazı adli işlerin avukat aracılığıyla takibi zorunlu hale getirilmelidir.

15.  HÂKİMLER VE SAVCILAR KURULUNA İLİŞKİN HUSUSLAR

HSK’nın tüm kararları gerekçeleri ile birlikte yayımlanmalıdır.

HSK’nın tüm kararlarına karşı yargı yolu açılmalıdır.

HSK’nın disiplin işleri uzun zaman almakta, bu nedenle yargı mensuplarının çalışma motivasyonu bozulmakta ve terfileri olumsuz etkilenmekte, gecikmektedir. Bu sürecin hızlandırılması gereklidir.

Yürütme erkinden birisinin HSK’nın başkanı olması özünde arzu edilen bir durum değildir. Ancak kimi ülke örneklerinde böylesi kurulların başkanlığını adalet bakanının veya devlet başkanının yaptığı görülmektedir. Ülkemizde başkanlık sistemine geçişle birlikte bakanların fonksiyon ve etkinlikleri de değiştiğinden HSK’nın başkanı Fransa’da olduğu gibi Cumhurbaşkanı olmalıdır. Bu husus yargının birçok sorunun çözümünü de sağlayacaktır.

16.  ANAYASA MAHKEMESİNDEKİ BİREYSEL BAŞVURU DOSYALARI

Anayasa Mahkemesine 2022 yılında yapılan bireysel başvuru sayısı 109.779, çıkan karar sayısı 73.036’dir. Geleni karşılama oranı %67’dir. Her yıl bireysel başvuru sayısı artmaktadır.[34]

Anayasa Mahkemesinin yapısı, bireysel başvuruları makul sürede karşılayacak şekilde desteklenmelidir.

17.  TEBLİGAT SORUNLARI

Türk yargı sistemi, tebligat sorunlarından dolayı çok ciddi zaman ve para kaybetmektedir.

Tebligat sistemindeki sorunların tamamının çözülebilmesi için herkese yönelik elektronik tebligat zorunluluğu getirilmelidir. Herkes için T.C. kimlik no@türkiye.gov.tr şeklinde e-posta adresi oluşturulmalı ve tebligatlar bu adrese gönderilmelidir.

18.  BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ BAŞKANLAR KURULUNUN OLUŞUMU

Bölge adliye mahkemelerinin (BAM) başkanlar kurulu, 5235 sayılı Kanun’un 26., 28., 35 maddelerinde; kurulun çalışma usul ve esasları HSK Genel Kurulunun 12/12/2019 tarih ve 410 sayılı kararında düzenlenmiştir. Yargıtay CGK, 2797 sayılı Kanun’un 7., 15. Maddelerinde; CGK’nun çalışma usul ve esasları ise Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 25. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre BAM başkanlar kurulunun çalışma usul ve esasları konusunda Yargıtay CGK’nun yapısından esinlenildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay CGK’na işi görüşülmekte olan dairenin üçü geçmemek üzere en az bir üyesinin katılması zorunlu kılınmıştır. İşi görüşülen dairenin itirazı inceleyen kurulda temsil edilebiliyor olması yönüyle Yargıtay CGK ile BAM başkanlar kurulunun yapısı benzerlik göstermektedir. Ancak Yargıtay CGK’da ilk oylamada üçte iki karar nisabı aranırken BAM başkanlar kurulunda oy çokluğu ile karar verilmesi, CGK’da başsavcılığın temsili mümkün iken başkanlar kurulunda bunun mümkün olmaması, CGK’da raportörlük görevinin tetkik hâkimi tarafından yapılmasına karşın BAM başkanlar kurulunda raportörlük görevinin incelenmekte olan kararda imzası bulunan daire başkanı tarafından yapılıyor olması, CGK’da işi görüşülen dairedeki muhalif görüşe söz hakkı verilebiliyor iken bunun başkanlar kurulunda olanaklı olmaması ve en önemlisi de CGK’da işi görüşülen dairenin başkan ve üyelerinin oluşturabileceği en yüksek katılıma nazaran toplam katılımcı sayısının çok fazla olması nedeniyle karara etki etme olanaklarının düşük olması, buna karşın BAM başkanlar kurulunda işi görüşülen dairenin başkanın başkanlar kurulunun 1/5’ini meydana getirmesi, özellikle de BAM başkanlar kurulunda karara muhalefet eden iki daire başkanının olması halinde işi görüşülen daire başkanının oyunun karar üzerindeki belirleyici etkisinin daha da artması yönleriyle CGK’nun yapısı ile başkanlar kurulunun yapısı birbirinden önemli farklılıklar göstermektedir.

Tartışmalı olan husus, BAM dairesinde ilk kararı veren, itiraz üzerine de itirazı inceleyip yerinde görmeyerek BAM başkanlar kuruluna gönderme kararı alan heyette bulunan daire başkanının kesin kararı verecek olan başkanlar kurulunda da bulunarak oy kullanmasının hukuki olup olmadığıdır.

Temyiz mahkemesi dairesinin başkan veya üyelerinin kendi dairelerinin kararının incelendiği durumlarda genel kurul toplantılarına katılmalarının hukukiliği meselesi Anayasa Mahkemesi ve AİHM önünde Danıştay dava dairesi ve İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) yapısı üzerinden tartışma konusu olmuştur.

Anayasa Mahkemesinin 06.07.2017 tarih ve 2014/17141 Başvuru numaralı, AİHM’nin Fazlı Aslaner kararı, AİHM, Diennet / Fransa emsal kararlarına göre, ilk bozma kararında imzası bulunan bir hâkimin daha sonra genel kuruldaki görüşmelere katılmış olması tek başına tarafsızlığın ihlali anlamına gelmemektedir. Ancak;

  1. Genel kuruldaki hâkimlerin sayılarına oranla ilk kararda imzası bulunan hâkimlerin sayısının çok olması,
  2. İlk kararda imzası bulunan hâkimlerden birisinin genel kurul toplantısına başkanlık etmesi veya genel kurulda raportörlük yapması,
  3. İlk kararda imzası bulunan hâkimlerin oy hakkına sahip olarak genel kurulda yer almalarını zorunlu hâle getirecek ciddi hiçbir gerekçenin bulunmaması (Bu kıstas ilk defa Fazlı Aslaner davasında kabul edilmiştir.)

Nesnel tarafsızlığın bozulmasına neden olduğu kabul edilmektedir.

Anayasa Mahkemesi, AİHM içtihatlarına göre (Fazlı Aslaner davasında eklenen yeni kıstas hariç) Yargıtay CGK’nun yapısının tarafsızlık ilkesine uygun olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre Yargıtay CGK’nun mevcut yapısı ve anılan içtihatlar gözetilerek BAM başkanlar kurulunun yapısındaki sorunları ele alalım:

  1. BAM başkanlar kurulu, başkan ve dört üyeden toplamda 5 kişiden oluşmakta, işi görüşülen dairenin başkanı ise kurulun beş kişisinden birisi olarak doğal üye olmaktadır. Yargıtay CGK, daire başkanlarından en az yarısının ve her daireden en az bir üyenin katılımıyla oluştuğuna göre işi görüşülen dairenin hâkimlerinin Yargıtay CGK’daki oransal varlığı, istinafta işi görüşülen dairenin hâkimlerinin BAM başkanlar kurulundaki oransal varlığından daha azdır. Ayrıca Yargıtay CGK’nun ilk toplantısındaki karar nisabı 2/3 olduğundan karar alınmasında ilgili hâkimlerin etkisi daha da azdır. Anayasa Mahkemesi veya AİHM önünde dava konusu olması halinde BAM başkanlar kurulunun mevcut yapısının sayısal dengesizliği nedeniyle tarafsızlık ilkesini zedelediğine karar verilmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu sorunun giderilmesi için ya yasa değişikliği ile başkanlar kurulu üye sayısının artırılması ya da mevcut üye sayısının muhafazası ile işi görüşülen daire başkanın başkanlar kurulundan çıkarılması için HSK Genel Kurulunun 12/12/2019 tarih ve 410 sayılı kararının değiştirilmesi gerekmektedir. Bu düzenleme yapılırken CMK’nun 23. maddesindeki “Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz” kararı kıyasen uygulanabilir.
  2. HSK Genel Kurulu tarafından 12/12/2019 tarih ve 410 sayılı kararı uyarınca kararına itiraz edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından başkanlar kuruluna sunulmak üzere bir rapor hazırlanır. Söz konusu rapor ve itiraz edilen karara ilişkin dosya münderecatı, kararına itiraz edilen dairenin başkanı tarafından başkanlar kurulunun bilgisine sunulur. Görüldüğü üzere işi görüşülen dairenin başkanı, başkanlar kurulunda raportörlük yapmaktadır. Bu yönüyle de Anayasa Mahkemesi veya AİHM önünde dava konusu olması halinde BAM başkanlar kurulunun yapısınnı tarafsızlık ilkesine aykırı bulunması kuvvetle muhtemeldir. Bu sorunun çözülebilmesi için HSK Genel Kurulunun 12/12/2019 tarih ve 410 sayılı kararının değiştirilmesi gereklidir.
  3. Yargıtay CGK toplantılarında işi görüşülen dairenin görüşünü karşı oyu bulunmayan üye açıklamak durumunda iken BAM başkanlar kurulunda ilgili dairenin başkanı, karşı oyu bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, dosya hakkında raportörlük yapmaktadır. Bu sorunun çözülebilmesi için HSK Genel Kurulunun 12/12/2019 tarih ve 410 sayılı kararının değiştirilmesi gereklidir.
  4. Yargıtay CGK’da, itirazın sahibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına itirazı konusunda görüşünü açıklama fırsatı veriliyor iken BAM Cumhuriyet başsavcılığının başkanlar kurulunda görüşünü açıklaması mümkün değildir. Bu olanağın getirilmesi için yasa değişikliğine ihtiyaç vardır.
  5. Yargıtay CGK’da itiraza konu kararda muhalefet şerhi bulunan hâkimin görüşünü açıklamasına izin verilmekte iken BAM başkanlar kurulunda bu husus mümkün değildir. Muhalefet şerhi bulunan hâkime başkanlar kurulunda görüşünü açıklama olanağı tanınması için için HSK Genel Kurulunun 12/12/2019 tarih ve 410 sayılı kararının değiştirilmesi gereklidir.

Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatlarına aykırı oluşumu bulunan BAM başkanlar kurulunun yapısındaki sorunların giderilmesi, yapısının Yargıtay CGK ile uyumlu hale getirilmesi için yasa değişikliğine ve/veya HSK Genel Kurulunun 12/12/2019 tarih ve 410 sayılı kararında değişikliğe gidilmesi gerekmektedir.

SONUÇ

Toplumun dinamizmine uygun bir şekilde hukukta da değişimler yaşanması gayet doğaldır. Dünün meselelerine çözüm üretebilen hukuk sistemi bugünün ihtiyaçlarını karşılayamayabilir. Bu nedenle de her ülkede olduğu gibi ülkemizde de hukuk reformları yapılmak durumundadır.

Bugün itibariyle bazı konularda değişiklikler yapılması gerekmektedir. Ancak hangi değişiklik yapılırsa yapılsın en başta etik konulara duyarlılık geliştirilmeli, ödül ve ceza sistemi getirilmeli ve işletilmeli, yargıya müdahale ortadan kaldırılmalıdır. Aksi halde hiçbir hukuk reformu arzu edilen sonucu başarma konusunda yeterli olamaz.

İnsan ve hak özgürlüğünün temin edilmesi, adaletin yerini bulması, uluslararası endekslerde yükselme sağlanması, ekonominin başarılı olması için hukuk sisteminin sağlıklı işlemesi gerekliliğinin kaçınılmaz olduğu yılların tecrübesi ile sabittir.

Yargıyı ilgilendiren tüm düzenlemelerde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlükleri, hesap verebilirlik, şeffaflık, yeniliklere açıklık, toplum ihtiyaçlarını takip, liyakate bağlılık, çalışanlara güven ve saygı ilkeleri esas alınmalıdır.

Dipnotlar


[1] Abdullah Köktürk, “Modern öncesi devletin yönetim anlayışı”, Güvenlik Stratejileri Dergisi 7, sy 13 (2011): 74.

[2] Köktürk, 75, 78.

[3] Köktürk, 77.

[4] Köktürk, 93.

[5] Hâkimler ve Savcılar Kurulu, “Hâkimler ve Savcılar Kurulu Yargı Etiği”, https://www.hsk.gov.tr/yargi-etigi.

[6] Ramazan Aritürk, “Hukuk Eğitimini Yeniden Tasarlamak: Bir Hukuk Eğitim Reformu Önerisi”, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 5, sy 9 (30 Eylül 2020): 3.

[7] Aritürk, 2,3.

[8] İsmail Rüştü Cirit, “Adli Yıl Açılış Konuşması (2018-2019)”, 2018, 21, https://www.yargitay.gov.tr/documents/acilisKonusma/2018-2019.pdf.

[9] Özdemir Özok, “Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Özdemir Özok’un 2002-2003 Yargı Yılı Açılış Konuşması”, 2002, 16, http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/oo-yy-02-03.pdf.

[10] Özdemir Özok, “Türkiye Barolar Başkanı Av. Özdemir Özok’un 2007-2088 Yılı Adli Yargı Açılış Konuşması”, 2007, 17, http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/oo-yy-07-08.pdf.

[11] Meral Öztoprak Sağır, “Güncel Gelişmeler Işığında Türkiye’de Hukuk Eğitimi” (Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2010), 41, http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/Default.aspx?t=d&i=81.

[12] Aritürk, “HUKUK EĞİTİMİNİ YENİDEN TASARLAMAK”, 29.

[13] Yüksek Öğretim Kurumu, “2013-2014 Öğretim Yılı Yükseköğretim İstatistikleri”, https://istatistik.yok.gov.tr/.

[14] Adalet Bakanlığı Strateji Başkanlığı, “2022 Yılı Adalet Bakanlığı Faaliyet Raporu” (Ankara, Şubat 2023), 49-50, https://sgb.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/19042023114739Adalet%20Bakanlığı%202022%20Yılı%20Faaliyet%20Raporu.pdf.

[15] Adalet Bakanlığı Strateji Başkanlığı, “2010 Yılı Adalet Bakanlığı Faaliyet Raporu” (Ankara: Adalet Bakanlığı), 37-38, erişim 26 Haziran 2023, https://rayp.adalet.gov.tr/Resimler/1/dosya/rapor2010.pdf.

[16] Strateji Başkanlığı, “2022 Yılı Adalet Bakanlığı Faaliyet Raporu”, 48-49.

[17] Strateji Başkanlığı, 20.

[18] Türkiye Adalet Akademisi, “Türkiye Adalet Akademisi 2022 Yılı Faaliyet Raporu” (Türkiye Adalet Akademisi, 2023), 41, chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://taa.gov.tr/yuklenenler/dosyalar/c54cdaeb-0d25-4cae-af09-424ccdcd4f97-faaliyet-raporu-2022.pdf.

[19] Strateji Başkanlığı, “2022 Yılı Adalet Bakanlığı Faaliyet Raporu”, 19.

[20] Adalet TV, “Gerçek enflasyona göre hakim savcı maaşları ne kadar olmalı?”, 15 Haziran 2023, https://www.adalet.tv/gercek-enflasyona-gore-hakim-savci-maaslari-ne-kadar-olmali/33767/.

[21] Bu yönüyle, Ankara 25. İdare Mahkemesi tarafından E.2023/684 sayılı dosyası üzerinden, Yargıtay ve Danıştay üyelerine maaş artışı düzenleyen yasa hükmünün iptali talebinde bulunulmuş olup Anayasa Mahkemesince henüz bir karar verilmemiştir.

[22] Council of Europe, “European judicial systems CEPEJ Evaluation Report 2022 Evaluation cycle (2020 data)”, Eylül 2022, 79, https://rm.coe.int/cepej-report-2020-22-e-web/1680a86279.

[23]  2802 sayılı Kanun’un 3. maddesinde adli yargıda savcı; il ve ilçe Cumhuriyet başsavcılarını, Cumhuriyet başsavcı vekillerini, Cumhuriyet savcılarını, Yargıtay Cumhuriyet savcıları ile Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında idari görevlerde çalışan savcılar olarak sınıflandırılmıştır. Yani Cumhuriyet başsavcısı esasında Cumhuriyet savcısıdır. 

[24] Cumhuriyet başsavcısının savcıların disiplin cezasını gerektiren eylemlerini Adalet Bakanlığına bildirmesine ilişkin bu yükümlülüğü, Anayasa’nın 159. maddesinin değiştirilmesinden önceki haline uygun olup günümüz itibariyle hatalı olduğundan, bu yasa hükmü, Anayasa’nın 159. maddesine, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’na uygun bir şekilde Cumhuriyet savcılarının disiplin soruşturmasını gerektiren idari eylemleri nedeniyle Adalet Bakanlığına, yargısal faaliyete ilişkin eylemleri nedeniyle Hâkimler ve Savcılar Kuruluna bildirimde bulunma şeklinde yeniden düzenlenmesi gereklidir.

[25] Sinan Oğur ve Faruk Turhan, “Son Yasal Değişiklikler Işığında Cumhuriyet Savcısı Tarafından Verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın Denetimi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 12, sy 2 (31 Aralık 2022): 593, https://doi.org/10.52273/sduhfd..1228715; Gökhan Ölmez ve Başar Pancaroğlu, “Mağduru Belli Bir Kişi Olmayan Suçların Soruşturmaları Neticesinde Verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararlarının Denetlenmesi Sorunu”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 25, sy 3 (09 Ağustos 2021): 529, https://doi.org/10.34246/ahbvuhfd.979184.

[26] Oğur ve Turhan, “Son Yasal Değişiklikler Işığında Cumhuriyet Savcısı Tarafından Verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın Denetimi”, 595.

[27] Ölmez ve Pancaroğlu, “Mağduru Belli Bir Kişi Olmayan Suçların Soruşturmaları Neticesinde Verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararlarının Denetlenmesi Sorunu”, 527.

[28] İddianamenin tek başına soruşturmayı sonlandırmadığı, soruşturmanın iddianamenin kabulü ile sonlandığı düşünüldüğünde iddianamenin soruşturmayı sonlandıran işlemlerden olmadığı düşünülebilir. Bu hususa yukarıda yer verilmiş idi.

[29] Ölmez ve Pancaroğlu, “Mağduru Belli Bir Kişi Olmayan Suçların Soruşturmaları Neticesinde Verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararlarının Denetlenmesi Sorunu”, 533.

[30] CMK’nun ilk halinde en üst kolluk amiri hakkında doğrudan soruşturma yapılabiliyor iken 25.05.2005 tarih ve 5353 sayılı Kanunun 24. maddesi ile CMK’nun 161. maddesinin beşinci fıkrasına bir cümle eklenerek, en üst kolluk amiri hakkındaki adlî görevlerine ilişkin suçlarından hâkimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulüne tabi olacakları düzenlenmiştir.

[31] https://sgb.adalet.gov.tr/Home/SayfaDetay/yargida-hedef-sure-uygulamasi-baslamistir

[32] Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, “Adalet İstatistikleri 2022” (Ankara: Adalet Bakanlığı, Mart 2023), 12, https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/29032023141410adalet_ist-2022calısma100kapaklı.pdf.

[33] http://www.hukukiyardim.gov.tr/sayfalar/durusmasalonu.htm (Erişim: 31.12.2010)

[34] Anayasa Mahkemesi, “Yıllık Rapor 2022” (Ankara: Anayasa Mahkemesi, Nisan 2023), 208, https://www.anayasa.gov.tr/media/8645/2022_yillik_rapor.pdf.

KAYNAKÇA

Adalet TV. “Gerçek enflasyona göre hakim savcı maaşları ne kadar olmalı?”, 15 Haziran 2023. https://www.adalet.tv/gercek-enflasyona-gore-hakim-savci-maaslari-ne-kadar-olmali/33767/.

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı. “Adalet İstatistikleri 2022”. Ankara: Adalet Bakanlığı, Mart 2023. https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/29032023141410adalet_ist-2022calısma100kapaklı.pdf.

Anayasa Mahkemesi. “Yıllık Rapor 2022”. Ankara: Anayasa Mahkemesi, Nisan 2023. https://www.anayasa.gov.tr/media/8645/2022_yillik_rapor.pdf.

Aritürk, Ramazan. “Hukuk Eğitimini Yeniden Tasarlamak: Bir Hukuk Eğitim Reformu Önerisi”. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 5, sy 9 (30 Eylül 2020): 1-64.

Cirit, İsmail Rüştü. “Adli Yıl Açılış Konuşması (2018-2019)”, 2018. https://www.yargitay.gov.tr/documents/acilisKonusma/2018-2019.pdf.

Council of Europe. “European judicial systems CEPEJ Evaluation Report 2022 Evaluation cycle (2020 data)”, Eylül 2022. https://rm.coe.int/cepej-report-2020-22-e-web/1680a86279.

Hakimler ve Savcılar Kurulu. “Hakimler ve Savcılar Kurulu Yargı Etiği”, t.y. https://www.hsk.gov.tr/yargi-etigi.

Köktürk, Abdullah. “Modern öncesi devletin yönetim anlayışı”. Güvenlik Stratejileri Dergisi 7, sy 13 (2011): 73-97.

Oğur, Sinan, ve Faruk Turhan. “Son Yasal Değişiklikler Işığında Cumhuriyet Savcısı Tarafından Verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın Denetimi”. Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 12, sy 2 (31 Aralık 2022): 583-625. https://doi.org/10.52273/sduhfd..1228715.

Ölmez, Gökhan, ve Başar Pancaroğlu. “Mağduru Belli Bir Kişi Olmayan Suçların Soruşturmaları Neticesinde Verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararlarının Denetlenmesi Sorunu”. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 25, sy 3 (09 Ağustos 2021): 473-538. https://doi.org/10.34246/ahbvuhfd.979184.

Özok, Özdemir. “Türkiye Barolar Başkanı Av. Özdemir Özok’un 2007-2088 Yılı Adli Yargı Açılış Konuşması”, 2007. http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/oo-yy-07-08.pdf.

“Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Özdemir Özok’un 2002-2003 Yargı Yılı Açılış Konuşması”, 2002. http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/oo-yy-02-03.pdf.

Öztoprak Sağır, Meral. “Güncel Gelişmeler Işığında Türkiye’de Hukuk Eğitimi”. Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2010. http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/Default.aspx?t=d&i=81.

Strateji Başkanlığı, Adalet Bakanlığı. “2010 Yılı Adalet Bakanlığı Faaliyet Raporu”. Ankara: Adalet Bakanlığı. Erişim 26 Haziran 2023. https://rayp.adalet.gov.tr/Resimler/1/dosya/rapor2010.pdf.

“2022 Yılı Adalet Bakanlığı Faaliyet Raporu”. Ankara, Şubat 2023. https://sgb.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/19042023114739Adalet%20Bakanlığı%202022%20Yılı%20Faaliyet%20Raporu.pdf.

Türkiye Adalet Akademisi. “Türkiye Adalet Akademisi 2022 Yılı Faaliyet Raporu”. Türkiye Adalet Akademisi, 2023. chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://taa.gov.tr/yuklenenler/dosyalar/c54cdaeb-0d25-4cae-af09-424ccdcd4f97-faaliyet-raporu-2022.pdf.

Yüksek Öğretim Kurumu. “2013-2014 Öğretim Yılı Yükseköğretim İstatistikleri”, t.y. https://istatistik.yok.gov.tr/.